Eylül - Ekim 2023
Merhaba,
Ukrayna Savaşı’nda ölenler arasında bir de şair var. Otuz yedi yaşında, yemek yediği lokantanın bombalanması sırasında hayatını kaybeden Victoria Amelina’nın bir şiirini Barış Özkul çevirdi.
Her savaş saçmadır, gereksizdir. İnsan soyunun konuşarak anlaşabilme gibi temel bir insani konuda bile ne denli geri düzeyde, ilkel bir yaratık olduğunu göstermesiyle de ibretliktir.
Yanı başımızda dünyanın en saçma ve gereksiz savaşlarından biri sürerken savaşa gösterilen tepkiler de, hele kültür toplumları olduklarını ileri süren Batı toplumlarında, edebiyat ve sanat eserlerinin boykot edilmesi gibi başka bir saçmalığa yol açabiliyor.
Dostoyevski, Tolstoy ya da Çaykovski... Onlar hangi dil ya da ulustan olurlarsa olsunlar bütün başka sanatçılar gibi Rusya’nın değil, insanlığın kültür mirasıdır. Dili, dini, sınırları yoktur. Her zaman varlardır ve herkesin olarak var olacaklardır.
Budala ve Ecinniler kitaplarıyla Rus edebiyatına duyduğu hayranlığı yazıya döken Elif Batuman, Ukrayna ve Gürcistan’a yaptığı gezilerde, savaşın gölgesinde yaşayan bu ülke aydınları ve insanlarıyla ilgili izlenimlerini yazdı. Burcu Yılmaz’ın çevirisiyle ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
*
Geçen temmuz Sivas katliamının otuzuncu yılıydı. Yargı süreçleri, zamanaşımı tartışmaları sürdü, sürüyor.
Bu olay, yani otuz yedi aydının bir otelde diri diri yakılması yalnızca adli bir olay olarak görülemez.
Yeryüzü kültür tarihine geçmiş, Sokrat’ın yargılanması, Galile’nin yargılanması, Jean Dark’ın ya da Bruno’nun, daha yakına gelirsek Nazi toplama kamplarında binlerce insanın yakılmasına eşdeğer bir katliamdır.
İnsan olan hiç kimse bir başka insana bunu yapamaz. Böyle bir eylemi savunamaz.
Böyle eylemler olduğu sürece insanlığın barbarlık çağının geride kaldığına nasıl inanacağız!
Ukrayna Savaşı ya da Sivas katliamı birbirinden farklı eylemler mi?
Kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri savaşlarda masum insanları öldürmekten, aydınları yakmaktan farklı mı? Hepsi aynı insan hakları suçu değil mi?
İnsanlık yarattığı onca mükemmel eserlere, gelişmişliğine karşın bir yanıyla nasıl bu kadar ilkel, yabanıl, zavallı, acınası durumlara düşebiliyor?
Savaşı, kıyımları tasarlayanlar, sürdürenler insanlığa nasıl bir kötülük yaptıklarını fark edebilirler mi?
Güçlünün güçsüzü yok etmesine dayalı bir dünya düzeni sürdürülebilir mi?
*
Bu sayımızda Oğuz Demiralp, Kafka’nın Başkalaşım romanının toplumsal ve kültürel çevreyle ilişkisini irdeliyor.
Tahir Abacı, genç yaşta ölümleriyle yazı serüveni yarım kalmış edebiyatçılarımızı hatırlatıyor.
Murat Gülsoy, Nâzım Hikmet ÅŸiirlerindeki "ÅŸehir manzaralarıâ€nı inceliyor.
Faruk Duman Sus Barbatus romanına giden yolları kaleme aldığı yazılarını sürdürüyor.
Josef Kılçıksız, 20. yüzyılın trajik yazgılı aydınlarından Walter Benjamin’in iç dünyasına eğiliyor.
Çağımızın büyük ozanı Pablo Neruda’nın Temel Şeylere Övgüler’ini çeviren Adnan Özer, kitap yayımlanmadan birkaç şiiri dergimiz okurlarıyla paylaştı.
Şiirler, çeviri şiirler, öyküler ve yazılarla okurlarımıza ulaşabilmenin mutluluğunu yaşıyoruz bir kez daha.
Ä°yi okumalar...