Dip ve Dil
I.
Bir bütün akşamı değiştik önce tozla dumanla. Herkes vardı.
Sesim uzakların sesiydi katlandı durdu bahçede. Gördüler.
Otellere girip çıkmakta iyiydim. Az değildim. Tanıdılar.
Kış geçti büyük haberleriyle, tırnaklarım tükendi kırılmaktan
Sorarım derimdeki bu tat anlaşılmak için değilse ne
Üstelik bilmiyorum neresinden kaldırılır bir nehrin ucu
Meğer yakmak için bir bahçeyi, ikna lazımmış ateşten önce
Az değilim bak, bir gömlekten öğrendim kıpkırmızı durmayı
Âşık olmayı, eve gelmeyi, vesikalar taşımayı ön cebimde
Ve ışıtmayı çarkları bir madalyon yerine, yirmi yaşımda daha
Hoş geldin. Bir kilidi kurcalar gibi geçirdim bütün akşamı
Kurtulmakla köklenmek arasındayım, buradan nereye gidilir
II.
Baktıkça donan eski fotoğraflara sığmışız dur. ’95, kış
Benim yüzümün bir yarısı gök, öbür yarısı yok
Bir cesetten çıkarılmış yağmur suyu, bir cesetten yıllar boyu
Kimse inanmaz en temiz toprağı seçmiştim bizim için
Neler geçirdik yine de yok kışın kendine ait bir bayrağı
Aklım. Alıştırdım zamanı, şimdi kınında masum her şey
Buğumu çektiler ağzımdan, kabuğum orada kaldı
Buldum kolayını dayanmanın, uyudum ve uyandım
Beni gökten indirecek bir ip buldum, dibe çekecek bir dil
Sırtımdaki boşluğun rabbini bulamadım.