Onulmaz

Karnı doyunca, bütün ihtiyaçları sağlanmış bir bebek gibi huzur duyuyor, çevresine bilinçsizce güveniyordu. Kişilere, sisteme bakmadan. Birkaç akraba, eş dostla iyi ilişki kurduktan hemen sonra da öyle hissederdi. Ona göre iyi yemekler, karmaşası çözülmüş düşünceden ve cinsellikten üstündü. Soyutlamaya gerek kalmıyordu yemek yerken.

Yaşamı boyunca dünyanın neredeyse her iklimini yedi. Sarı, kırmızı, kızartılmış yeşil domates, pembe deniztarağı, kestane, sardalye, çimçim, lakerda, taze fasulye, alabaş, pancar, sarı, kırmızı, mor patates… Siyah fungus, shimeji, enoki, shiitake mantarı; Dijon hardalı, tofu pufları, tarhun otu, mirin, siyah pirinç sirkesi… Kadife döşeli, aynalı lokantalarda, gabardin pastanelerde, arka sokak meyhanelerinde, salaş birahanelerde. Yedikçe yedi. İçkiyi de yemek diye tüketti. Bazen yakararak böğüren bir boğa gibi guruldasa da karnı, genelde şikâyet etmedi. Altı ayda bir kapısını çalıp anket yapan toplum sağlığı uzmanlarına mutlu olduğunu söyledi. Gazete okumuyor değildi, günlük haberleri asla kaçırmazdı. Arkadaş sohbetlerinin bir yerinde mutlaka, "Sen siyasetle ilgilenmezsen siyaset seninle ilgilenir,” der, genel görüşleri terslerdi. Sesi yükselip sertleşince açlığı derinleşir, yemeğe sığınırdı. Böyle zamanlarda ilk lokmadan aldığı hazzı, keyif veren başka hiçbir şeyde bulamazdı. Acı, tatlı, mayhoş, kekre… Baskın lezzet ne olursa olsun, ağzında dağılan lokmanın dokusuyla içinde kaynaşan aromaları yanaklarının içinde, dilinde ayrı ayrı tadar, damağında çatlatırdı. Yemeyi hiç bırakmadı. Hep güven sindirdi. Evlenmedi. Çocuğu olmadı. Kendinden sonraki kuşağa miras, derin ve onulmaz bir kaygı bıraktı.

Mutluluk  Turgay Fişekçi     94
Yetmiş Bin Asurlu  William Saroyan    94