Soruyoruz Esen Yele
Hatırlarsın, rüzgârlar ezberimdeydi
sana aştığım dağları anlatırken,
ateşböceklerinin aydınlattığı gecelerin
göz kırpan yıldızlarla neleri fısıldadığını
ve sessizliğin neleri gizlediğini.
"Bize yalnızca gülümsemek kaldı artık,
acı acı gülümsemek şu çılgın ortaoyununda,”
dediğine bakma perişan pişekârın,
asıl açıklanacak giz hazırcevap kavukluda.
Biz nasılsa ardına düşeceğiz o yaralı geyiğin
bizi nereye götüreceğini bilmesek de.
Şimdilik sisin dağılmasını bekliyoruz,
yaktığımız ateşleri söndürüyoruz yola çıkmadan.
Biliyorsun, yeniden dağların doruklarındaki
o yosun tutmuş kayalıkları, kartal yuvalarını
ve baş döndüren uçurumları düşünüyoruz
o geniş boşlukta havalanmadan.
Uçtukça özgürleşiyor uzayda imgelem,
değişiyor hızımız, ayda azalıyor yerçekimi,
soruyoruz esen yele, "Hangi yanardağdan
savruluyor bu soğuyan küller, krater göllerindeki
alabalıklar nerde?”
Günle gece birbirine karışıyor bu mavilikte.