İyi Geceler Çiçozlar
Beni Esmo diye bilirler ama kafa kâğıdımda Esma Eliçabuk yazar. İsabetli soyadım, bizim Şeyh babadan gelmiş. Kaderdir deyip sahiplendim. Kendimi bildim bileli aşırırım. Çocukken şekerle, çukulatla başladım, sonra babamın cüzdanından üç beş derken mevzuyu çözdüm. Sen almazsan kimse vermez eline çünkü onu öğrendim. Sizlere de öğüdümdür.
Annemi tanımıyorum. Zavallım, ben daha bebeyken hakkın rahmetine kavuşmuş. Dünya denen cehenneme yuvarlanmamda katkısı büyük Şeyh babamla da pek nadir görüşürüz. Bana bakmayı beceremeyince aşırma huyumu bahane edip çok sevdiği akrabalarına emanet etmiş, onlar da yurda doğru atıverdi beni. Meymenetsiz tiplerdi zaten, şükür yurtta iki kap sıcak yemekle büyüdüm, serpildim. Yaşım gelince de paketlediler tabii. Kim kime beleşe bakar bu memlekette? Arkadaşlarla takılmaya başladık biz de, küçük bir ekibimiz var. İşin beyni benim. Planlı çalışırım; önceden haberi uçurulmuş münasip gördüğümüz zengin ve kokuşmuş kimselerin ceplerinden taşmış paracıkları ve değerli eşyaları, onlara yük olmasın diye alıveririz. Mahalledeki garibanlara aş, üst başa dönüşür o pahalı hediyeler, dolarlar, yurolar. Öyle bildiğin düz hırsız değil yani. Hani biri vardı zenginden alıp fakire veren Robinson muydu? Yok yok, neyse ne be!
Birbirimizden uzak mutlu mesut geçirdiğimiz ömrümüzde kendimi yoksulun Esmo ablası olarak geliştirirken, bizim babalık da şeyhli, şuhlu bir şeyler olmuş. Ortamımız iyi şükür, haberleri alıyoruz. Çok hastaymış, efendim kendisinin bulunduğu mertebe pek önemli, çok mühimmiş ve kız evladına bakamadığı için kendini günahkâr hissediyormuş. Gül cemalimi görmek, helâllik almak istermiş.
Bizim çocuklarla da ne zamandır kovaladığımız iş türlü aksilikle batınca, şu şeyhi bi öpeyim dedim. Yoksa bamya tarlasını boylayacak dalkavuk umurumda değil.
Gittim. İçinde onlarca yetimin yaşayacağı kocaman bir ev, iki katını da zapt etmiş şerefsiz. Futbol sahası büyüklüğünde salona ikili yatak koymuş görgüsüzler. Bizimki beyazlar içinde boylu boyunca uzanmış yatağa. Buruşukluk ve kıldan ibaret, ağzı burnu seçilmiyor. Tahtalı köye ilerlemeye başlamış. Etrafa göz gezdiriyorum. Bizimki yatakta, gözleri açılmıyor bile. Kafa gitmiş bunun. Yanına karısı diye aldığı gencecik kız da odaya geliyor, üzülüyorum, körpecik. Bana ne içerim diye soruyor, yollamak için zıkkımın köküne bir şeker diyorum. Anlam veremeyip çıkıyor odadan.
Etrafı kolaçan ederken, masanın üzerinde ışıldayan şekerlikle göz göze geliyorum. İlk görüşte aşk bizimki! Ahanda tam okutmalık. Biraz da parlattık mıydı, kakalarız birilerine kesin. Akide şekerleri içinde yıllanmış ama çoluk çocuk yer diye hepsini birlikte aşıremento! Kutsal şekerlik artık heybemde. Bakıyorum bizim şeyh efendinin uyanacağı yok, temiz iş olacak. Sessizce naşlıyorum. İşlem tamam.
İşte kopilciklerim bir şekerliğin hikâyesi böyle. Ateş başı aşırmanın incelikleri dersimiz bugün bu kadar. Birbirinize sokulup uyuyun da, soğuktan götünüz donmasın!
Bizim Miço yatmadan soruyor, "Abla essahtan çorladın mı şekerliği, gitmem o adamın evine bir daha” demiştin. "Henüz plan aşamasında” diyorum, rutubet kokusunu içime çekip, inşaattan bozma gecekondudan olma evin tek odasında uyuyan ona yakın irili ufaklı çocuğa zenginler gibi bağırıyorum, "İyi geceler çiçozlar!”